4 Ocak 2014 Cumartesi

Deprem 10 Saniye Sarstı Kaynımın Yarağı Sabaha Kadar!

Kocamla evlendiğimizde askerliğini henüz yapmamıştı, okulundan dolayı erteletmişti. Aynı iş yerinde çalışıyorduk. Tanıştık, kısa bir nişanlılık döneminden sonra evlendik. Ailesiyle aynı binada oturuyorduk. Anne babası ve bir erkek kardeşi üst katımızda oturuyorlardı. Kısa sürede kaynaşmıştık ailesiyle. Beni kızları gibi görüyorlardı. Onlar beni, ben onları sevmiştim. Annesine benzeyen ufak tefek kocamın aksine, 20 yaşındaki kardeşi Mert çok yakışıklı, sporla uğraşan, yapılı, iri yarı bir çocuktu. Ç
ocuk derken aramızda 3 yaş fark var sadece. Kocamın tüm ailesine, özellikle Mert’e kanım ısındı, çok iyi anlaştık.


Evliliğimizin cicim aylarından sonra, artık kocamın tekdüze, uyduruk sevişmelerine alışmış, doymasam da tatmin olmasam da, orgazm taklidi yaparak evliliğimizi, götürmeye çalışıyordum. Evlendiğimde bakire olmama rağmen, gerçek seksin bu olmadığını internetten, okuduğum kitaplardan biliyordum. Fakat salt bu nedenle kocamdan ayrılmayı, düzenimi bozmayı göze alamıyordum.

Kaynım Mert ise kocamın tam tersiydi. Kızlarla, hatta mahalledeki birkaç evli kadınla haşır neşir oluyor, gününü gün ediyordu. Bir kısmını annesinden duyuyordum, bir kısmını da komşu kadınlardan öğreniyordum, “Kız senin kaynın var ya, Bakkalın karısıyla...” gibi. Uçan sineği kaçırmayan zamparanın tekiydi kısacası. Bunları duydukça ona başka gözle bakmaya başlamıştım. Kapımın önünden geçip üst kata çıkarken ben bir bahane uydurur, havadan sudan kapı önünde sohbet ederdim. Bu arada kaynımın yapılı gövdesine, geniş üçgen omuzlarına sımsıkı sarılmamak için kendimi zor tutardım. Baktıkça bakasım geliyordu piçe...

Öyle etkilemişti ki beni, artık kocamın kardeşidir, akrabadır diye bakamıyordum ona. Bir erkekti o. Hem de yakışıklı, dalyan gibi, sapına kadar erkek. Geceleri kocamın altında yatarken, o olsaydı nasıl sevişir, nasıl öpüşür, kotunun önündeki kabarıklık neye benzer diye düşünürdüm. Kocam içime girip çıkarken onunla seviştiğimin, onun ağırlığı altında ezildiğimin hayallerini kurardım hep.

Kocamla işten döndüğümüzde akşam yemeklerini genelde onlarla beraber yer, oturur, yatmaya evimize geçerdik. O da evdeyse, dışarıda değilse sevindirik olurdum. Benim ona baktığım gibi o da bana baksın, beğensin isterdim. Aile içinde ne kadar mümkünse, olduğunca kısa etek, askılı bluzlar giyer, dikkatini çekmeye çalışırdım. Benim ne eksiğim vardı ki o yatıp kalktığı orospulardan! Gittiğimiz düğünlerde, pikniklerde, plajlarda hep onu keser, ona yakın olmak, eline koluna dokunabilmek için bahaneler yaratırdım.

Sonunda korkuyla beklenen şey oldu. Kocamın uzun dönem askerliği başladı. Onunla beraber benim yalnızlığım da başladı. Zaten yetersiz bulduğum seks yaşamım artık tamamen sıfırlanmıştı. Günler geçmek bilmiyordu. Sabah kalk, işe git, akşam gel, kaynananın hazırladığı yemeği ye, biraz otur, kadına yardım et, evdeyse kaynını aç gözlerle dikizle, yatma zamanı kendi evine siktir olup git, yalnız yatağında, kendini okşaya okşaya zıbar. 5, 10, 20 gün, 1 ay, 3 ay... Artık dayanamaz hale gelmiştim. İyice azmıştım, erkeksizlik başıma vurmuştu. Hayır, sikilmenin tadını almamış olsam neyse! İyi ya da kötü, bir erkekle seks yapmaya alıştıktan sonra sap gibi kalıvermek çok kötü!

Bazen kendimi Mert’e, dudaklarına, kirli sakalına, pazularına, pantolonun önündeki kabarıklığa bakarken erotik hayallere dalmış buluyor, sonra da silkinerek kendime gelmeye çalışıyordum. Etrafıma, Mert’e bakıyordum korkuyla. Ona arzuyla baktığımı görmüş müydü? Aklımdan geçenleri, onu ne kadar istediğimi anlamış mıydı? Sanırım biliyordu Mert, farkındaydı. Hissediyordum bunu. Oturduğum yerde onu süzerken gözlerimi pantolonun, şortun önünden yukarı kaldırdığımda, onun bana bakan, soran gözleriyle karşılaştım birkaç kez. Utandım, yanaklarım alev alev yandı, kızardım yeni yetme kızlar gibi. Ne bakıyorsun salak? Anla işte! Abin gideli kaç ay oldu? Kaç aydır erkeksizim haberin var mı?

Dipten gelen acaip bir gürültüyle beraber 10 saniyelik şiddetli bir sarsıntı. Hepimiz ayağa fırladık. Ödüm koptu. Elimdeki çay bardağını fırlatıp çığlık atarak hemen yanımda duran Mert’e sarılıverdim o korkuyla. O da korurcasına kollarının arasında sımsıkı sardı beni. Sarsıntı bittikten sonra da bir süre ayrılamadım ondan. Korkuyla birbirimize, sallanan avizeye, büfede devrilen bardaklara bakıyorduk. Kalbim kuş gibi çarpıyor, gözlerimden yaş geliyordu. Sonra durumu fark ettim. Mert’in, kaynımın kollarındaydım.

Öyle rahatladım ki. Güvendeydim onun kollarında. Başımı geniş göğsüne dayayıp, derin bir nefes aldım, onun mis gibi erkek kokusunu içime çektim. Elleri sırtımı okşuyor, kollarıyla sımsıkı sarıyordu. “Şşşt... Tamam yenge, btti, korkma artık, sakin ol!” diyerek o kalın erkek sesiyle teselli etmeye, sakinleştirmeye çalışıyordu.

Sakinleşmiştim artık. Ama böyle durmak öyle hoşuma gitmişti ki. Gerekirse sabaha kadar böyle kalmaya razıydım. Kollarında, sımsıkı sarılmış, göğüslerim onun kaslı bedeninde ezilir vaziyette, kasıklarımız birbirine yapışmış. Ama maalesef, kayınvalidem dua etmeyi bırakıp bize döndüğünde istemeden ayrılmak zorunda kaldım. Tedirgin, diken üstünde oturduk. Bir süre daha geçti. Uyku ağır basmaya başladı. Kayınpederim artık yatmamızı, korkulacak bir şey olmadığını söyledi. Ben halen dehşet içindeydim. Orada yatmamı istediler, ben kabul etmedim, “Uyuyamam anneciğim, kendi yatağımda yatmak istiyorum. Ama korkuyorum da yalnız başıma...” dedim çaresizlik içinde.

Kayınvalidem, “Madem evine gitmek istiyorsun, git kızım. Korkuyorsan Mert gelsin, salonda yatsın. Evde biri olunca için rahat eder yavrum! Hadi Mert, yengende kal bu gece!” dediğinde kulaklarıma inanamıyordum. Mert ve ben. Koca evde yalnız. Sevincimi saklamaya çalışarak korkmuş görüntümü sürdürdüm. Sesim titreyerek, “Çok iyi olur annecim! İnan ödüm patlıyor. Evde bir nefes olursa hiç olmazsa uyuyabilirim biraz. Yoksa sabah işe gidecek halim olmaz uykusuzluktan!” dedim.

İyi geceler dileyip, kaynımla beraber alt kata indik. Evin kapısını açarken ellerim titriyordu heyecandan. Küçük odadaki yatağı hazırladım yatması için. Televizyonu açıp depremin şiddetini öğrenmeye çalışan Mert’in yanına gittim. Oturduğu üçlü koltukta yer açtı bana, yanına oturdum, beraber izlemeye başladık. Bir yandan televizyonu izliyor, bir yandan sohbet ediyorduk. O, yanımda, yanıbaşımda olduğu için öyle mutluydum ki...

Tam yaşadığımız korkudan, sarsıntıdan bahsediyorduk ki, bir çıtırtı daha olmasın mı? Sanırım hafif şiddetteki duyulur duyulmaz minik artçı depremlerden biriydi. Fakat bu minik sarsıntının korkusu bile yetti bana ayağa fırlamam için. Yine aynı şey oldu, benimle birlikte ayağa kalkan Mert’e sarılıverdim. İki üç saniye bile sürmedi çıtırtı. Ama halen kollarındaydım, ayrılmamış, bana sarılan güçlü kolların tadını çıkarıyordum. Mert yine tedirgin hareketlerle sırtımı okşayarak beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Ben kedi gibi sokulmuştum kollarına. Tüm vücudum onunkiyle temas halindeydi, sımsıkı sarılmıştım.

İşte o anda hissettim karnıma temas eden sertliği. Birbirimize sımsıkı temas eden bedenlerimizin varlığıyla kaynımın yarağı taş gibi olmuş, aramızda kendini hissettirmeye başlamıştı. Boydan boya ürperdim. Kasıklarımda bir yangın başladı. O da huzursuzca kıpırdandı. Sırtımı okşayan eller çıplak kollarımı tuttu, beni kendinden uzaklaştırmaya çalıştığını hissettim. Pürüzlü bir sesle bana, “Çok korktun yine yenge. Sana su getireyim!” dedi, önünü bana göstermemeye çalışarak arkasını döndü, mutfağa gitti.

Öylece kalakalmıştım. Koltuğa kendimi attım. Yanaklarım alev alev yanıyordu. Elinde su bardağıyla gelen kaynıma baktım dolmaya başlayan gözlerimle. Tanrım, ne kadar yakışıklıydı. Ölebilirdim, bana sarılması, sevmesi, sevişmesi için. Yalvarmam, ayaklarına kapanmam gerekse de. Fakat o anda bir şey diyemedim, gözlerine baktım sadece, konuşamadım. O ise bana bakmaya bile çekiniyordu. Uzattığı bardağı alıp suyu bir dikişte içtim. Önündeki kabarıklığı nasıl başardıysa yok etmişti. Az önceki sertlikten eser yoktu.

Benden uzaklaşırcasına gitti karşıdaki koltuğa oturdu, televizyon izlemeye başladı. Ben de onu izliyordum. Konuşmuyordu hiç. Sanırım içinde müthiş bir mücadele yaşıyordu. Hissediyordum bunu. Ben, abisinin karısı, yengesi. Benim için sertleşen yarağı... Bir zaman böyle oturduk, televizyon izledik sessizce. Sonra bir iki esnedim, uykum gelmiş gibi. Ayaklarımı kaldırıp koltuğa uzattım, boylu boyunca uzandım doğalca. Yatar vaziyette izlemeye başladım televizyonu. 5-10 dakika sonra gerçekten gözkapaklarım ağırlaştı, içim geçiverdi. Bu durumda ne kadar kaldım bilmiyorum, Mert’in bana seslenmesiyle kendime geldim. Ama gözümü açamadım. Oturduğu yerden bana sesleniyordu, “Yenge? Uyudun mu?” diye.

Cevap vermedim, uykumda rüya görüyormuşçasına mırıldandım. Bacağımın birini kaldırıp ayağımı yere koydum yattığım yerde, diğerini de dizimi havaya dikip koltuğun arkasına dayadım. Diz üstü kısa eteğim iyice açıldı bu hareketimle. Birkaç kez daha seslendi, yine uyumaya devam ettim güya, yanıt vermedim. Başım yana düşmüştü. Kirpiklerimin arasından Mert’i izliyordum. Gözünü benden, açılan bacaklarımdan ayıramıyordu. Elini pantolonunun önündeki kabarıklığa götürmüş, okşayıp duruyordu. Benim uyuduğumu zannettiğinden kalkıp yanıma geldi. Koltuğun önünde diz çöktü. Omuzumdan tutup hafifçe sarstı, “Yenge? Uyan hadi!” dedi.

Düzgünce nefes alıp vermeye çalışıyor, uyuyor görüntüsü vermeye devam ediyordum. Gözlerimi kapatmıştım. Ne yapacağını merak ederek bekledim. Bir süre hareketsiz durdu. Eteğimin meydanda bıraktığı bacaklarımı, bluzumun açılan yakasından göğüslerimi seyrediyordu sanırım. Sonra ayaklarımda elinin temasını hissettim birden...

Ayaklarımı okşayan eli yavaş hareketlerle yukarıya çıktı. Dizimi geçti, baldırlarımı okşadı tüy gibi. Öyle zevk alıyordum ki, inlememek için, ona belli etmemek için kendimi zor tutuyordum. Eli baldırlarımda, bacaklarımın içlerinde dolaştı, küloduma kadar çıktı. Eteğimi iyice belime kadar sıyırdığını hissettim. Tanrım! Eğer amıma dokunursa biterdim ben. Ayların verdiği açlıkla anında orgazm olabilirdim. Şimdi bile ıslanan amımdan sularımın aktığını hissediyordum...

Dokunmadı amıma. Derin bir nefes alıp başını küloduma yaklaştırdı, amımın kokusunu ciğerlerine kadar çekti, “Ah yengem... Yengemm!” diye mırıldandı, “Öyle güzelsin ki, hastayım sana kadın! Bitiyorum sana, aşığım sana! Ah bir bilsen seni nasıl istediğimi! Bir anlasan beni! Ah bu güzel amcığını bir siksem! Ahhh!” diyordu.

Aniden beni bırakıp fırladı yerinden, koşa koşa banyoya gitti. Sanırım boşalmak üzereydi, rahatlamaya gidiyordu. Bense elimi şehvetle yanan amıma götürüp avuçladım, sıktım dudaklarını, daha o anda inleye inleye sarsılmaya başladım. Beni duyacak hali yoktu Mert’in, banyoda kendisiyle uğraşıyordu. Sarsıla sarsıla boşaldım. Orgazm kasılmalarım bittiğinde eteğimi düzeltip yan döndüm, uyur vaziyetime devam ettim. Mert işini bitirip banyodan çıktığında beni bu halde buldu. Bir süre daha yanımda durup seyretti sadece. Sonra gidip üzerime bir pike getirdi, üzerimi örttü. Kendisi de odasına gidip yattı.

O çıkınca sırt üstü yatıp gözümü tavana diktim. Dakikalarca. Aklımdan bin türlü şey geçiyordu. Orgazm olmak rahatlatamamıştı bedenimi. Uyku tutmuyordu. Gözümün önünden onun kabaran yarağı gitmiyor, eteğimin altından bacaklarımı okşayan elleri aklıma geldikçe kıvranıyordum yattığım yerde.

Şeytan dürtüp duruyordu (Hadi düşünme artık, kalk git yanına!) diye. Gitsem yanına. Uyudu mu acaba? Okşasam bana yaptığı gibi. Uyanır mı? Ne der? Nasıl karşılar? Kovalar mı beni yanından? Onun “Yenge!” diyen tatlı sesi kulaklarımda hep. Maviş gözleri. Etli dudakları. Gülünce parlayan beyaz dişleri. Kokusu. Kabarık önü. Vücudu. Beni saran kaslı kolları. Başımı göğsüne dayadığımda duyduğum huzur. Mert’in her bir yeri gözümün önüne geldikçe daha çok deliriyordum. Artık akraba, kayın, kocamın kardeşi falan dinleyecek, umursayacak halim kalmamıştı. O da beni istiyordu işte. Kulaklarımla duymuştum beni ne kadar istediğini!

Hırsla üstümdeki pikeyi tekmeleyip fırlattım, yere attım. Kararımı vermiştim. Neye mal olursa olsun. Duramıyordum artık. Kalktım, doğru odasına gittim. Kapısı aralık duruyordu, itip içeriye süzüldüm. Holün hafif aydınlattığı odada, düzenli nefes alış verişleri duyuluyordu. Uyuyordu. Canım benim. Üzerine hiçbir şey örtmeden sırt üstü yatmıştı yatağa. Ve sadece bir boxer vardı giysi olarak. O geniş göğsü nefes alıp verdikçe inip kalkıyordu. Öyle güzel, yakışıklı görünüyordu ki, dakikalarca seyrettim. Sonra, sanki orada olduğumu, onu izlediğimi hissetmişçesine gözlerini açıverdi...

Beni yatağın yanında görünce şaşırıp doğruldu, “Hayrola yenge? Yoksa yine Deprem mi oldu?” dedi. Yatağın kenarına oturdum, elini tuttum, “Yok! Merak etme Mert, bir şey olmadı. Sadece...” dedim. Merakla yüzüme bakıyordu. Söyleyemedim gerisini. Onu istediğimi, onunla sevişmeye geldiğimi, yatağına geldiğimi söyleyemedim. Deprem olmadı, ama yangın vardı işte. İçim yanıyordu. Dudaklarım titriyordu heyecandan, gerdeğe girecek yeni gelin gibiydim.

“Ne oldu, söylesene yenge? Merak ettirme beni!” dedi. “Gece salonda sen beni... Bacaklarımı okşarken ben uyanıktım Mert!” dedim. Yüzüme bakıp kaldı öylece. Yüzü mü kızarmıştı ne? Başını yana çevirdi, bana bakmıyordu şimdi, bakamıyordu. Elini çekmeye çalıştı, bırakmadım, tuttum sımsıkı. Öksürüp boğazımı temizledim, devam ettim, “Söylediklerini duydum. Her şeyi!” dedim. “Uyuduğunu sanıyordum yenge... Söylediklerimi unut, aldırma bana! Sen yengemsin! Abim...” dediğinde, “Abin yok Mert! 6 aydır yok! Yalnızım ben! 6 aydır kimse sevmedi, okşamadı, dokunmadı bana! Ben de sana aşığım! Yanıyorum Mert! Seni istiyorum ben de! Ölesiye istiyorum! Beni sevmeni, benimle sevişmeni istiyorum! Ölüyorum senin için!” dedim. Ağlıyordum bunları söylerken, göz yaşlarım damla damla süzülüyordu.

“Olmaz yenge! Yengem olmaz!” diyordu halen. Hırsla elini tuttum, gözyaşlarımla ıslanan yanaklarıma sürdüm elini, avuç içlerini titreyen dudaklarımla öptüm, öptüm. Yalvardım, “Kimse bilmeyecek Mert, ikimizden başka kimse! Seviş benimle! Abin gelene kadar hiç olmazsa! Başka şey istemiyorum senden! Lütfen, bak sen de beni istiyorsun, kendi ağzınla söyledin! Hadi, yanıyorum ben! Başkasına mı gideyim istiyorsun? Elin adamıyla boynuzlayayım mı abini? Yabancılara, başka erkeklere yedirme yengeni işte, sen sik! Sik beni Mert!” dedim.

Artık iyice yüzsüzlüğü, terbiyesizliği ele almıştım. Gözüm kararmıştı iyice. Bu gece bu aptal oğlanın altına yatmalıydım. Onunla sevişmeliydim. Kendimi siktirmeliydim. Her şeyi yapardım bunun için. Dudaklarına yapıştım aceleyle. Önce karşılık vermiyordu bana, ben köfte dudaklarını emmeye, dilimin ucuyla okşamaya başlayınca hırslandı, o da saçlarımdan kavrayıp öpüşmeye başladı. Ne kadar güzel öpüşüyordu bu çocuk! Ee, tecrübeliydi ne de olsa! Mahallenin kızları, kadınlarıyla, okuldaki kızlarla tecrübe kazanmıştı.

Öpüşürken bir elimi göğsüne koydum, okşadım. Aşağıya indim yavaşça okşayarak, kaslı karnını, boxerinin üzerinden sertleşen yarağını okşadım. Parmaklarımın ucunda tıp tıp attığını, giderek sertleştiğini hissediyordum. Beklemiyordu bunu, “Mmmm... Yenge, ne yapıyorsun?” diye bir inilti çıktı ağzından. Elimi boxerinin önündeki düğmesini zorlayarak içeriye soktum. Ateş gibi yanan yarağını tuttum. Kalın, kocaman bir şey vardı şimdi avucumda, ateş gibi.

Dudaklarını bırakıp eğildim. Boxerini sıyırıp dışarıya çıkardım yarağını, gözyaşımla ıslanan yanaklarıma sürdüm. Dudaklarıma sürdüm. Dilimi çıkarıp başına dokundum. Benim narin bileklerimden daha kalındı yarağı.

Mert itiraz etmeyi kesmiş, kendini benim ellerime bırakmıştı. Dirseklerinin üzerine dayanmış, yaptıklarıma bakıyordu kısılmış gözleriyle. Ben de gözlerimi ondan ayırmadan yalayıp duruyordum güzel yarağını. Kocam izin vermemişti bunu yapmama. İlk defa bir erkeğin sikini yalıyor, ağzıma alıyordum. Ben sikiyle uğraşırken onun eli yine eteğimin altına girmişti. Bacaklarımı sıka sıka okşuyor, bacak içlerimde elini dolaştırıyordu. Küloduma geldi. Avuçladı. Yarağı ağzımdayken zevkle inledim. Nefes alabilmek için yarağını emmeyi bırakmak zorunda kaldım.

“Ahhh... Mert!” diye inledim, külodumun ağını yana çeken parmaklar şimdi ıslanan amımı okşuyordu. Sıcak parmakların ıslak am dudaklarına teması bitiriyordu beni zevkten. İnleyip duruyor, bu arada elimdeki yarağı yalamaya çalışıyordum. Klitorisimi ıslak parmağıyla okşayınca sarsıldım. Muhteşem bir zevkti duyduğum.

“Bırak emmeyi yenge, ağzına boşalmak istemiyorum. Yatmadan önce boşaldım, ama yarağımı emmen deli ediyor beni!” diye inledi o da. Şehvetten kısılmış gözlerimle ona baktım, emmeyi bıraktım ve “Gel benim yatağıma gidelim Mert! Daha geniş o yatak, daha rahat sevişiriz!” dedim. “Peki, hadi gidelim!” dedi. Kalktı, beni kollarına alıp tüy gibi kaldırıverdi. Boynuna sarıldım. Öpe öpe yatak odasına götürdü. Üzerine saten örtü örtülü yatağı açmadan boylu boyunca yatırdı beni. Boxerini ayağından sıyırdı bir çırpıda. Sertleşmiş yarağı önünde çelik gibi dimdik duruyordu. Heykel gibiydi. Öyle heyecanlıydım ki! Yatak odamda, kocamla seviştiğimiz odada, çırılçıplak kalan kardeşiyle, kaynımla beraberdim.

Kocam aklıma gelince etajerin üzerindeki resim çerçevesine baktım. Kocamla evlilik resmimizdi, objektife bakan damadın gözleri adeta beni izliyordu. Uzanıp elimin tersiyle devirdim. Şimdi o çerçevenin içinden bana bakamayacak, azmış karısının kardeşiyle seviştiğini göremeyecekti. Başımı yastığa koydum. Sırt üstü yattığım yerden halen ayakta beni seyreden kaynıma baktım. Kollarımı açıp bekledim.

Fazla bekletmedi beni. O güzel, çırılçıplak gövdesiyle üstüme uzandı. Ben ağırlığının altında inlerken, o dudaklarıma yumuldu, çılgınca öpüşmeye başladık. Dudaklarımı ısıra ısıra öpüyor, dilini ağzımın içine sokup dilimi okşuyordu. Ellerimle uzun saçlarını kavramış kendime çekiyor, omuzlarını, kollarını, sırtını okşuyordum şehvetle.

O çırılçıplaktı, ben halen üzerimdeki etek ve bluzla duruyordum. Dudak dudağa öpüşürken yarağının sertliği bacaklarıma temas ediyor, ateş gibi değdiği yeri yakıyordu. Dudaklarımı somuran ağzından kendimi kurtarıp nefes nefese, “Soy beni Mert! Çıplaklığını hissetmek istiyorum!” diye inledim.

Telaşla kalktı üzerimden, bluzumun düğmelerini koparırcasına açtı. Dantel sütyenimi çıkarmasına yardım ettim. İkimiz de heyecan içindeydik. Titriyorduk. Hareketsiz durup hayranlıkla beni seyretti. Çıplak göğüslerimi. Sonra elini uzatıp okşadı, avuçlayıp sıktı. “Ohhhh!” diye inledim, “Öp onları Mert! Sev, okşa!” dedim. “Öyle güzelsin ki yenge! Memelerin sanki hiç ellenmemiş gibi, dipdiri, taş gibi!” dediğinde zevkle kıvrandım. Duyduklarım mutlu etmişti beni. Hele Mert’ten bunları duymak. Göğsümü okşayan elininin üzerine elimi koydum, fısıltıyla, “Ellenmedi sayılır memelerim. Abin yıpratamadı. Nasıl, becerdiğin kızlar kadar var mı? Beğendin mi? Güzel mi?” dedim.

“Hem de nasıl yenge! Bakire kızlar eline su dökemez güzellikte! Harikasın! Hep merak ettim bu memeleri, nasıl olduklarını, uçlarını...” deyip eğildi, elini çekip meme ucumu öptü. İnledim. Saçını tutup kendime çektim. Ağzını alabildiği kadar açıp göğsümü ağzına almış, dilinin ucuyla içeride ucunu okşuyordu. Elektrik çarpmış gibi sarsıldım. Unutmuştum bu zevki aylardır. Aç kalmış bebek gibi memelerime saldırmaya başladı. Sıcak diliyle kenarlarını, uçlarını yalıyor, parmaklarıyla okşuyor, sıkıyordu. Bir birini, bir diğerini... Sırayla birinden ötekine geçiyor, beni zevkten bayıltıyordu.

Daha memelerimle uğraşırken gecenin ikinci orgazmını yaşadım. Hırsla saçlarından tutup göğsüme yapıştırdım, kalçalarım yatağı döve döve boşaldım. Kasılmalarım bitince dudaklarımdan öptü beni. Sımsıkı sarılmıştı bana. Bir bacağını üstüme atmış, yarağını baldırlarıma dayamış, eliyle vücudumun her yerini okşuyordu. “Öyle doluyum ki aylardır Mert, kendimi tutamadım!” diye açıklama yaptım. “Ben de akşam bacaklarını okşarken boşaldım yenge! Öyle seksi, öyle baştan çıkarıcı görünüyordun ki, dayanamadım. Tutamadım kendimi!” dedi.

“Biliyorum tatlım! Sen gidince ben de kendimi tatmin ettim. Sen banyoda, ben koltukta, ikimiz de boşaldık! Hadi Mert, oyalanma artık, istediğimi ver bana! Bununla boşalt beni artık!” dedim. Bunu söylerken elimi uzatıp onun vücudumu delip duran yarağını kavramıştım. “Peki yengecim!” dedi. Dudaklarını boynumda göğüslerimde, karnımda gezdire gezdire aşağıya indi.

Eteğim kalmıştı altımda. Yavaşça sıyırdı aşağıya, bacaklarımı oynatıp çıkarmasına yardım ettim. Üzerimde bir tek dantel külot kalmıştı. Sırılsıklam külodumu da çıkarıp fırlattı. Şimdi ikimiz de çırılçıplaktık. Dudaklarını kasıklarımda gezdirdi. Tertemiz, kılsız, ağdalı, kaymak gibi yaptığım amımın dudakları kan hücumuyla şişmiş, içine girecek şeyi bekliyordu ıslak ıslak... Mert’in hiç acelesi yok gibi görünüyor, diliyle okşayıp duruyordu oralarımı...

Dilinin ucunu klitorisime değdirdiğinde inledim. Kıvranıp saçlarını okşadım, “Ohhhh Mert! Delirtiyorsun beni! Harikasın!” dedim. “Güzel mi yenge? Hoşuna gidiyor mu?” dedi. “Ohhh! Hem de nasıl gidiyor Mert! Harika! Abin hiç yalamadı beni biliyor musun? Amımı hiç yalamadı! Öpmedi bile! Sen harikasın!” dedim. Durdu, başını kaldırıp bana baktı ve “Yenge, şu yatağa abimi sokmasan, ikide bir hatırlatıp durmasan?” dedi. Güldüm, yattığım yerden doğrulup kaynımın benim zevk sularımla ıslanmış dudaklarını öptüm doya doya. “Peki canım, ama sen de bana yenge deyip durma öyleyse! Hadi artık, oyalanma, sabrım kalmadı, dayanamıyorum, sik beni! O koca şeyini sok bana, sok içime!” dedim.

“Peki aşkım, peki kadınım!” diyerek kalkıp beni yatağa itti, sırt üstü yattım. Dizlerimden tutup bacaklarımı araladı, arasına girdi. Taş gibi yarağını amımın dudaklarına, klitorisime sürttü. Kıvrandım. Heyecanla içime girmesini bekliyordum. Sürtmeye devam edince, sabırsızlıkla, “Hadi Mert, hadi erkeğim, hadi kocacığım, hadi sok şunu artık!” dedim. “Acele etme karıcığım, önce sikimi sularınla ıslatayım. Aylardır sevişmiyorsun. Amın daralmıştır senin, içine girerken zorlanırsın!” dedi.

Dediği gibi oldu. Amım daralmıştı sanki. Yumruğum gibi olmuş sikinin başını dayadı, zorlamaya başladı. Girmekte zorlanıyordu yarak. Kalktı, başucuma geldi, sikini ağzıma verdi. Ben de güzelce, ıslata ıslata yaladım sikini. Ağzıma sokup çıkardım defalarca. Çıkarıp baktım, pırıl pırıl parlıyordu. Kayganlaşmıştı iyice. “Yeter sevgilim!” dedi. Tekrar bacaklarımın arasına geçti, sikini amıma dayadı. Bu kez biraz daha rahat kaymaya başladı, başı içime girdi. Amımın dudakları gerilmişti iyice. Dudaklarımı sıkıyor, ister istemez bacaklarımı kasıyordum. Bu yüzden de girmekte zorlanıyordu.

“Rahat bırak kendini…” dedi. Gevşemeye çalıştım. Yavaş yavaş, bir sokup, bir çıkarıp ilerlemeye başladı içimde. Girdi... Girdi... Bitmek bilmiyordu yarağının girişi. Sonunda amımı yara yara, dibime kadar girdi içime. Bacaklarımın arasında, amımda adeta bir keser sapı vardı sanki. İçimi tamamen doldurmuştu koca şey. Kasıklarımız birleşmişti. Bacaklarımı açabildiğim kadar açıp boynuna sarıldım. Nefes nefese, “Bekle aşkım... Dur lütfen... Birbirlerine alışsınlar!” dedim. Mert de, “Ohhh! Öyle dar ki amcığın, bilezik gibi sardı yarağımı! Ateş gibi yanıyor amın! Yarrağımı yakıyorsun amınla!” diyordu.

Koca yarağa alışınca, kalçalarımı oynatıp işareti verdim. Yavaşça sikini sokup çıkarmaya başladı. Sikinin amımda kaydığı her santiminde zevkim katlanarak artıyordu. Bacaklarımı beline doladım. Üstümde iniyor, kalkıyor, beni altında eziyordu. Nefessiz kalıyordum. O içimde gidip gelirken tekrar orgazm oldum. Sular fışkırdı adeta. Erkeğim durmadı bile, ben kasılırken sokup çıkarmaya devam etti. Kasılan vajina duvarlarımın içinde adeta sağıyordum sikini...

Mert yana devrilip, sikini içimden hiç çıkarmadan beni üstüne aldı. Yarağının üzerinde oturup kalkmaya başladım. O da alttan karşılık veriyordu. Kasıklarındaki kıllar klitorisime sürtünüp duruyor, bu da ayrıca delirtiyordu beni. Ben oturup kalkarken, o yattığı yerde memelerimi avuçluyor, kalçalarımı pençeleriyle tutup sıkıştırıyordu. Ben eğiliyor, memelerimi sırayla ağzına, diline sunuyor, zevkten çıldırıyordum...

Boşalmaya başladım. İnanılmaz, dayanılmaz, katıksız bir zevkti duyduğum. Orgazmımın bitmesine yakın Mert de kıvranmaya başladı, “Ohhh! Geliyorum karıcığım!” diyerek inledi sonunda. Tekrar devirip beni tekrar altına aldı, hızla gidip gelmeye başladı. Motor gibiydi üstümde. “Ahhhh, geliyorum!” dediğinde, boynuna sarıldım, “Lütfen içime boşalma Mert! Abin askerdeyken hamile kalmak istemiyorum aşkım! Lütfen!” dedim. “Ahh evet doğru ya, abimin karısını sikiyorum! Yengemi sikiyorum! Yengem benim! Yengemi sikiyorum, ohhhh!” dedi. Böyle konuşmak zevkini katlıyordu sanki.

Ben içime boşalacak diye endişe ederken, bacaklarımın arasında doğruldu, sikini amımdan çıkarıp üzerime boşalmaya, döllerini karnıma, göğüslerime attırmaya başladı. Birkaç damlası da yüzüme, ağzımın kenarına kadar geldi. Dilimle yaladım. Tadına baktım. İlk defa. Göğsümdekileri de parmağımla toplayıp ağzıma götürdüm. Fena değil gibi geldi tadı. Bir sonrakini ağzımda patlatmaya karar verdim.

Mert boşalıp yanıma uzandı. Başımı göğsüne koyup yattım. Amımdan çıkan siki parlıyordu ve halen kalkık duruyordu, halen tıp tıp atıyordu. Uzanıp parmaklarımla kavradım o güzel şeyi. Dudaklarından öptüm ve gülerek, “Bundan sonra bu sik benim! Kimseye, hiçbir orospuya sokmayacaksın bunu ben varken, anlaşıldı mı?” dedim.

“Tamam aşkım, sadece sen varsın bundan sonra! Seni sikecem yalnızca! Bu yarak senin artık! Benim tek orospum sensin! Sen de hap kullan bundan sonra! İçine boşalmak istiyorum senin! Zevkimi yarıda kesip sıcak amından çıkmak istemiyorum sevgilim!” dedi. Sevgiyle sarıldım erkeğime, “Peki aşkım! Peki benim sikici erkeğim! Sen nasıl istersen! Yeter ki beni sik! Doyur beni! Yengen kurban olsun sana!” dedim.

6 aydır yaraksızlıktan sonra, bir gecede sabaha kadar sevişmek ve defalarca orgazm olmak yormuştu beni. Gözlerim kapanıyordu. Başım kaynımın göğsündeyken derin bir uykuya dalmak üzereydim. Huzur içindeydim. Dünyada ondan başkası yoktu şu anda. Ne deprem, ne başka bir şey umurumda değildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder